ANKARA - OHAL mağduru muhafazakar kesimde sosyolojik değişim yaşandığını söyleyen HDP'li Ömer Faruk Gergerlioğlu, "Kendisini ülkücü, milliyetçi, maneviyatçı, muhafazakar, dindar tanımlayan insanların, sol-sosyalist camiaları ve Kürtleri çok daha iyi anlamaya çalıştığını görüyorum” dedi.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile binlerce kişi kamudan ihraç edildi, çeşitli kurum ve kuruluşlar kapatıldı. OHAL, 17 Temmuz 2018 gecesi itibariyle yürürlükten kalksa da uygulamaları ve yarattığı mağduriyetler hala giderilmedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, OHAL döneminde yaşanan mağduriyetleri, “Mağdurlar İçin Adalet” başlığıyla raporlaştırdı.
Rapora göre, 15 Temmuz 2016 sonrası işsiz bırakılan KHK ve OHAL mağdurları arasında şimdiki işsizlik oranı yüzde 46. OHAL mağdurlarının yüzde 50’si bulundukları evlerden, mahallelerden, şehirlerden göç etmek zorunda kaldı. Yine OHAL sürecinde geçirdikleri adli ve cezai soruşturmaların adil yürütülmediğini beyan edenlerin oranı ise yüzde 92,6.
Gergerlioğlu ile hazırladığı bu rapor ve OHAL sürecinin bugüne yansımaları üzerine konuştuk.
Her yıl OHAL’de yaşanan sorunlara ilişkin rapor hazırlıyorsunuz. Bu yıl da “Mağdurlar İçin Adalet” raporunu açıkladınız. Bu raporlarda hangi temel sorunları ortaya koydunuz?
Anayasal rejimin ortadan kaldırıldığını, KHK rejimi kurulduğunu, insanların hayatlarının alt üst edildiğini, ailece bu sıkıntıları yaşadıklarını, neslin tahrip edildiğini, çocukların psikolojilerinin bozulduğunu, çocukların dini inançları, sosyal tavırları ve benzeri birçok insani yönlerinin değişime uğradığı ve büyük bir deprem yaşadığını görüyoruz. Bu tablonun da mağdurlarla sınırlı kalmadığını, mağdur yakınlarını etkiledikten sonra toplumun mağduriyetle tanışmamış kesimlerini de etkilediğini görüyoruz. Toplumun fakirleşmeye başladığını, bilimsel araştırmaların çökmeye başladığını gördük. Depresyonun arttığını görüyoruz. Sıkıntıların arttığını kederin derinleştiğini görüyoruz. Bunlar üzücü tablolar.
Muhaliflerin üstünde bir fırtına estirildi. İnsanları işten atmakla kalmadılar, özel şirkette işe girmelerinin önü kesildi. SGK kayıtlarında damgalandılar. İş başvurusu yapanlar görüşmeye gittiklerinde bilgisayarda ‘kod 36’ diye bir ibare yanıp sönüyor. O yanıp sönen şey, ‘bu adam vatan hainidir, teröristtir’ diyor aslında. Böyle bir anlayış var.
İşlerine iade edilenler hala mağduriyet yaşıyor mu?
OHAL güya darbe girişimine karşı ilan edildi ama aslında ikinci bir darbeydi.
İade olanlar bile güvenilmez sınıfındalar. Yargı kararına rağmen işe alınmayanlar var ve bunların sayısı 20 bin civarı. Takipsizlik ve beraat almış, hakkında hiçbir işlem yapılmamış insanlar var. İnsanları çaresiz bir şekilde bırakmış bir iktidar ile karşı karşıyayız. Bu durumu ‘KHK rejimi’ olarak tanımlıyoruz. KHK’ler anayasaya aykırı bir şekilde ilan edildi. Raporu açıkladığımız gün salona gelen bir mağdur, Kürt olduğu için ihraç edildiğini söyledi. Ve ‘3 buçuk yıldır iş bulamıyoruz. Lanetlenmiş bir haldeyiz, KHK’yi gören bize iş vermiyor’ dedi. İnsanların artık canı burnuna gelmiş. OHAL’in, darbenin yıl dönümünde Türkiye böyle bir yer oldu. OHAL güya darbe girişimine karşı ilan edildi ama aslında ikinci bir darbeydi. Bazıları ‘Ben takipsizlik aldım, beni affedin’ diyor ama mahkemeye gidip ceza alan sanki suçlu mu? Mahkemeye gidiyorsun abuk sabuk suçlamalar var.
Örnek verebilir misiniz?
Barış açıklamasına katıldığı için, Bank Asya’da hesabı olduğu için, sokak eylemine katıldığı için... Örneğin; ‘HDP’liler ile gezmem iddianameme konulmuş’ diyen var ya da Nazlı Ilıcak’ın yazısını okuması iddianamesine konulan var. Biz bu raporları, ileride Türkiye tarihine kalıcı büyük bir iz düşürmek için yapıyoruz. Bu raporlar belgeleriyle birlikte kapı gibi duracak. Belki bugünkü yöneticilerin yargılanmasında bile bir delil olarak kullanılabilecek.
Raporunuzda dikkat çeken bir tespit vardı. Kendilerini “demokrat muhafazakar” olarak tanımlayan kesimlerin OHAL’den sonra daha çok sol, sosyalist, seküler/hümanist anlayışlara yöneldiği konusunda. Biraz açar mısınız bu tespiti?
Muhafazakarlıktan sekülerliğe, dindarlıktan dinden uzaklaşmaya ve soğumaya doğru bir cereyan var. Bunun en büyük nedeni de kendisini dindar gibi göstermeye çalışan iktidarın ikiyüzlü ve hain politikalarıdır.
Bu eğilimi birinci ve ikinci yıl çalışmalarımızda da görmüştük. Üçüncü yıl çalışmalarımızda daha da arttığını görüyoruz. Muhafazakar camiada çok önemli bir sosyolojik değişim yaşanıyor. Muhafazakarlıktan sekülerliğe, dindarlıktan dinden uzaklaşmaya ve soğumaya doğru bir cereyan var. Bunun en büyük nedeni de kendisini dindar gibi göstermeye çalışan iktidarın ikiyüzlü ve hain politikalarıdır. İnsanları çaresizliğe itmek, açlığa, susuzluğa itmek kabul edilecek bir şey değil. Bu insanlar bir günde bu hale gelmediler. 5 vakit namaz kılan, tamamen hayata sağ pencereden bakan insanları çok iyi tanıyorum. Büyük bir şok yaşadıklarını görüyoruz ve bunun sonucunda hayatı sorgulamaya başladıkları ve sol değerlere doğru yaklaştıklarını görüyorum. Daha önce kendisini ülkücü, milliyetçi, maneviyatçı, muhafazakar, dindar tanımlayan insanların sol, sosyalist camialarla çok daha iyi anlaştığı, onları çok daha iyi anlamaya çalıştığını görüyorum. Kürtleri çok daha iyi anlamaya çalıştıklarını görüyorum. Ve çok daha özgürlükçü, liberal bir bakış açısı sahibi olmaya başladılar. Sol camialarda, mağdur sağ kesimden insanlara karşı empatiyi yapabiliyor. Bunu da görüyoruz. Böyle bir sosyolojik değişim yaşanıyor.
Peki bu sosyolojik değişimi yaşayan insanların iktidardan bir beklentisi kaldı mı? Mesela bu değişim herhangi bir seçimde oy tercihlerine yansıyacak mı?
Dindar gibi görünen bir iktidarın dini istismar etmesi karşısında dinden uzaklaşan, soğuyan olan insanlar var. Böyle bir eğilim var.
KHK’liler içerisinde yüzde 70 oranında daha önceki seçimlerde AKP’ye oy verenler vardı. Bu giderek azaldı ve neredeyse sıfırlandı. Bu durum MHP için geçerli. AKP ve MHP’den bir beklentileri yok artık. Özgürlükçü sol değerlere doğru kayma var. Dini anlamda dindar gibi görünen bir iktidarın dini istismar etmesi karşısında dinden uzaklaşan, soğuyan olan insanlar var. Böyle bir eğilim var. Şaşkınlık yaşayan insanlar var. Dün ki saf arkadaşının kendisini arkadan bıçaklaması karşısında ne yapacağını bilemeyen insanlar var. Bunlar yeni nesil gençleri çok etkiliyor. İktidarın oluşturduğu tablo dinden, Diyanet’ten uzaklaştıran bir tablo oluyor.
Mağdurlar, işlerine iade edilmeleri konusunda beklentilerinin olması ile korku ve sindirme ikliminin hakim olması gibi çeşitli gerekçelerle tepkilerini yeterince gösterememişti. Bu durum aşılabildi mi?
KHK’lerin ilk dönemlerinde korkunç bir sinme hali vardı. Ama dayanışmalar ve kurulan KHK platformları bu durumun aşılmasında rol oynadı.
Genel olarak çok fazla aşılamadı. Bir kısmı hiç çıtını çıkaramazken, bir kısmı aştı kendisini ifade etmeye başladı. Basın açıklamalarıyla olsun, sosyal medyada olsun boy göstermeye başladı. Sosyal ilişkiler kurmaya başladı. KHK’lerin ilk dönemlerinde korkunç bir sinme hali vardı. Ama dayanışmalar ve kurulan KHK platformları bu durumun aşılmasında rol oynadı. Şu anda 27 ilde KHK platformu var. Basın açıklamaları düzenleniyor, insanlar toplantılar düzenlemeye başladı, sosyal medya çalışmaları yapılıyor ve bir hareketlilik başladı. İnsanlar tanışmaya başladı. Ama bir kısım insanda hala o derin kuyuda bekliyor. Güvenlik soruşturması gibi bir uygulama getirildi. Kimi mahallere gidiyoruz. ‘Gelmeyin, oyumuz size ama ortamı biliyorsunuz, çoluk çocuk var, başımıza bir iş gelmesin ama oyumuzu size vereceğiz’ diyorlar. Oyunu verip, kaybolan bir kesim var.
Sağ muhafazakar kesimin zaten basın açıklamasına katılma vesaire gibi bir geleneği yok. İstediğimiz oranda bir reaksiyon yok maalesef. Korona da girince bekleme dönemine girdi insanlar. İster istemez devlet içinde bir fırsatçılık oldu bu. Bu çerçevede biz yine de gayret ediyoruz, sesin yükseltilmesi için gayret ediyoruz. Geçen seneden bu seneye göre sosyal medyada etkili bir ses yükseltildi. İnsanlar kimliklerini tanıtmadan katıldılar. Sosyal medya yasasının en büyük nedeni bu. Sosyal medyada kimliğini belirtmeden sosyal medyayı sallayan bir kitle var. Bundan iktidar rahatsız. Demek ki sosyal medya çıkışlarımız etkili olmuş.
OHAL Komisyonu geldiğimiz aşamada mağduriyetleri giderdi mi?
OHAL komisyonu bir oyalama komisyonu, ihlal komisyonudur. Kapatılması gerekiyor. Erdoğan’a karşı tek bir itirazı olsa görevden alınacak olan heyetin insafına bırakılmış insanlar. Komisyon üyeleri yargısal zırhla kaplanmış durumdalar. Aldıkları kararlardan dolayı yargılanmayacaklar. En ufak ‘yanlış’ bir karar alsalar, Erdoğan tarafından kelleleri alınacak. Mağduriyetleri gidermedi. Yüzde 90 oranında ret verildi, Yüzde 10 kabul. 3 buçuk yıl odu ve 18 bin kişi daha yargıya ulaşılabilmiş değil. OHAL Komisyonu’nun iyi niyetli olduğunu düşünmüyorum. Takipsizlik almış, hakkında bir yargı kararı olmayan insanlar hala bekletiliyor neden? Bir suç işlesinler de ret verelim diye bekletiliyorlar. Yani ihraç edildikten sonra bir basın açıklamasına katıldığı için OHAL Komisyon raporunda ‘sen ihraçtan sonra bu eyleme katıldın, o yüzden sana ret veriyoruz’ diye açıklamanın olduğunu biliyoruz. Yaptığımız simülasyona göre Komisyon, 2021 Aralık ayında bitecek.
OHAL sürecinde çıkarılan bir KHK ile siz de ihraç edildiniz. İhraçların sorunları ve bu konudaki hak ihlalleriyle yakından ilgileniyor, gündeme getiriyorsunuz. OHAL kaldırıldı ama mevcut uygulamalara baktığımızda devam ediyor mu hala size göre?
Her sabah yeni bir Türkiye’ye uyanıyoruz. Hukuksuzluklarla, adaletsizliklerle dolu bir Türkiye’ye uyanıyoruz. Aklımıza hayalimize gelmeyen yeni şeyler buluyorlar.
OHAL hala devam ediyor ve uygulamaları artarak devam ediyor. Biz ‘bitmeyen OHAL’ diyoruz. OHAL’in devamı hukukun iyice ayaklar altına alınmasını sağladı. Ama bununla da kalmadılar ve yeni bir yasayla bir 3 yıl daha OHAL benzeri bir hali devam ettirmek istediler ve bunu yapıyorlar. Her sabah yeni bir Türkiye’ye uyanıyoruz. Hukuksuzluklarla, adaletsizliklerle dolu bir Türkiye’ye uyanıyoruz. Aklımıza hayalimize gelmeyen yeni şeyler buluyorlar. Bekçi yasası, çoklu baro yasası, güvenlik soruşturması, sosyal medyaya el atmaya çalışıyorlar. Bütün bu hukuksuzlukları yüzünden çöken iktidar, inanılmaz bir şekilde OHAL baskılarını arttırıyor. Şu anda 65 HDP belediyesinden 10 tane belediye kaldı. Bir kıyım yapılıyor.
KHK’liler açısından durum nasıl?
KHK’lilere yönelik uygulamalar son derece ağır bir şekilde seyrediyor. Birkaç gün önce OHAL mağduru olan ve cezaevinde bulunan Fatih Terzioğlu adlı bir yurttaş, kanser olmasına rağmen tahliye edilmedi. Uzun süre cezaevinde kaldıktan sonra ancak rapor aldıktan sonra çıktı ama hastalığı çok ilerlemişti. O bana ‘Ben kahrımdan cezaevinde kanser oldum ama inanın ki Cumhuriyet tarihinin en ağır dramları yaşanıyor cezaevlerinde’ diye anlattı. Bu OHAL döneminde yaşatılan kırım hadisesini, insanlara yaşatılan soykırımı göstermiş oluyor.
Geçtiğimiz günlerde KESK üyesi bir OHAL mağduru intihar girişiminde bulundu. ‘Lanet olsun bu KHK düzenine’ diyerek intihar etmek istedi. Son anda kurtarıldı. Yoğun bakımda şimdilik, hayatı kurtulmuş. İlerde deneyip denemeyeceğini bilmiyoruz. Birçok intihar vakası oldu. OHAL’den bu yana şu ana kadar 84 kişi intihar etti. Kendileri intihar ediyor, anne-babaları intihar edenler var. İhraç edildikten sonra ani kalp krizi geçirenler oldu. İnfaz memuru bir KHK’li intihar etti ve onun ölümünden sonra OHAL Komisyonu onu işe geri iade etti. İnanılmaz dramlar yaşanıyor.
OHAL mağduriyetlerine karşı nasıl bir mücadele yürütülmeli?
Meclis’te, sivil toplumda her yerde mücadele ediyorum. KHK’li platformlar şeklinde her kesimden KHK’li bir araya geliyor. Kimlik ayırt etmeksizin birlikte mücadele etmek için bir gayret var toplumun her yerinde. Ama biz bu mücadelenin sadece kimliklerin kendi başına yaptığı mücadele olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Sağcısı solcusu, dindarı, Türkü, Kürdü hep beraber bu zulme karşı mücadeleyi sürdürmeli. Yoksa karşımızda böl, parçala metodu ile zayıf duruma düşüren bir iktidar var. En kuvvetli mücadelenin farklı kimliklerin bir arada yürüttüğü mücadele olduğunu düşünüyoruz.
MA / Diren Yurtsever