Denetlenmeyen rejim kalıcı hale getirildi

img

ANKARA - Birçok sorunun cevapsız kaldığı askeri kalkışmanın ardından “en fazla 1 buçuk ay” denilerek ilan edilen OHAL, 2 yıl sürdü ve ülke geleceğini derinden etkiledi. CHP’li Özgür Özel, OHAL sonrası “hesap vermeyi tercih etmeyen, denetlenemeyen keyfi ve otokratik bir yönetime” geçildi derken, DBP Genel Başkanı Saliha Aydeniz ise, OHAL’in valiler eliyle halen sürdürüldüğünü belirtti.

Türkiye'de ilk kez 1987 yılında Kürt kentlerinde uygulanmaya başlanan Olağanüstü Hal  (OHAL) uygalamaları ile ülkenin batısı 2016 yılında 15 Temmuz askeri kalkışmadan sonrasında tanıştı. Turgut Özal'ın başında olduğu ANAP Hükümeti döneminde 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bölgenin 14 kentinde devreye sokulan OHAL uygulaması ile Olağanüstü Hal Bölge Valilikleri oluşturuldu. 1987 tarihinden kaldırıldığı 2002 yılına kadar ki 15 yıllık süre içerisinde 46 kez uzatılan OHAL, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından tekrar yürürlüğe girdi. 
 
İktidara gelişlerinin birinci ayında “OHAL’i kaldırdık” diyen AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarının 14’üncü yılında, 20 Temmuz 2016 tarihinde OHAL ilan edildi. 
 
Darbe girişimi öncesinde Türkiye siyaseti bir dizi önemli gelişme yaşadı. Çözüm sürecinde gelinen en üst aşama olarak değerlendirilen, Devlet Heyeti ile İmralı Heyeti’nin ortak açıkladığı 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı, 22 Mart 2015 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Ukrayna ziyareti dönüşünde reddedildi. Hemen akabinde de PKK Lideri Öcalan ile görüşmeler 5 Nisan 2015’de kesildi. 
 
7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’ne parti olarak giren HDP, aldığı 13,1 oy ile barajı aşarken, AKP ise tek başına hükümet olma şansını yitirdi.
 
7 Haziran-1 Kasım 2015 tarihleri arasında Suruç Katiamı, Ceylanpınar’da iki polisin şaibeli şekilde öldürülmesi, 24 Temmuz’da çözüm sürecinin bitirilerek Kandil’e hava harekatının düzenlenmesi ve Ankara Gar Katilamı yaşandı. Böylece 3 yıllık çatışmasızlık ve barış iklimi sonlandırılıp, çatışma sürecine geri dönüldü.
 
AYDENİZ: OHAL 7 HAZİRAN’DAN BAĞIMSIZ DEĞİL
 
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, darbe girişimi ve OHAL’in AKP’nin iktidardan düştüğü 7 Haziran Genel Seçimleri’nden ve 2014 yılı Ekim ayındaki Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) alınan “Çöktürme Planı” kararından bağımsız olmadığını ifade etti.
 
Aydeniz, bunu “7 Haziran’la AKP’nin artık iktidar olmayacağı sonucu açığa çıktı. Demokratik meşru zeminde iktidar olamayacağını anlayan AKP, MHP ve Gladyo ile ittifak kurdu ve darbe mekaniği devreye konuldu. İktidar meşruiyetini kaybetti ve çetevari yöntemlerle kendi iktidarını koruma çabasında. Kürt düşmanlığı üzerinden yürütülen bir süreç yaşandı ve hala devam ediyor” sözleriyle dile getirdi.
 
130 BİNDEN FAZLA KİŞİ KAMUDAN İHRAÇ EDİLDİ
 
İktidarın “en fazla 1 buçuk ay sürecek” diyerek getirdiği OHAL, toplamda 7 kez uzatıldı ve iki yılda ülkenin siyasal, toplumsal, ekonomik yapılanmasını büyük ölçüde değiştiren 36 Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıldı. KHK’lerle 130 binden fazla kişi kamudan ihraç edildi. Bunlar arasında sokağa çıkma yasakları sırasında “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan Barış Akademisyenleri de yer aldı. Bin 767 dernek, vakıf, sendika ve federasyon kapatılırken, onlarca eğitim ve sağlık kurumunun yanı sıra basın kuruluşları da kapatıldı. Pasaport tahditleri ve yurt dışına çıkış yasakları da getirildi. 181 bin 500 kişinin pasaportuna el konuldu.
 
ÖZEL: AKP, KENDİNİ OLAĞANDIŞI YETKİLERLE DONATTI
 
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın OHAL ilan etmesini “darbe girişimini  araçsallaştırmak” ve “güvenlikçi politikaları devreye koyarak, özgürlüklerin askıya alınması” olarak niteledi. 
 
Özel, “15 Temmuz darbe girişiminin ardından tüm siyasi parti grupları darbe girişimi ile mücadelede iktidar partisine el uzatmışken, parlamento açıkken ve darbecilere yönelik kesin bir tutum almışken, Adalet ve Kalkınma Partisi, OHAL ilan ederek kendisini olağandışı yetkilerle donattı” diye belirtti.
 
‘İHRAÇLARLA İZOLASYON POLİTİKALARI UYGULANDI’
 
KHK ile 2016 yılında çalıştığı Maliye Bakanlığı’ndan ihraç edilen Cemal Yıldırım’a göre ise, AKP ihraç kararlarıyla birlikte “izolasyon” politikası devreye soktu. Yıldırım, “Bizim yaşam alanlarımız iş yerlerimiz. AKP bizi işten çıkarırken aynı zamanda mobbingi de kalan arkadaşlarımıza uyguluyordu. Bizlerle onların arasındaki bağları ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Eve hapis olmayacağımı, AKP’nin izolasyon politikasına teslim olmayacağım diyerek işyerim önünde eylemlere başladım” dedi.
 
SADECE İLK YIL 169 BİN KİŞİ HAKKINDA ADLİ İŞLEM
 
17 Temmuz 2018 itibariyle sona eren OHAL sürecince yine aralarında gazeteci, akademisyen, yazar ve siyasetçilerin de bulunduğu 50 binden fazla kişi tutuklandı. Bu tutuklananların çoğunluğunu ise içerisinde dönemin Eş Genel Başkanları olan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın da bulunduğu HDP'liler oluşturdu.Aynı dönemde 94 DBP’li belediyeye kayyım atandı, belediye eşbaşkanları tutuklandı.
 
CHP, hazırladığı raporda darbe girişiminin sadece ilk yılında 169 bin 13 kişi hakkında adli işlem yapıldığını paylaştı. Raporda "Yürütülen soruşturmalar kapsamında hakkında işlem yapılan kişiler ya da yakınlarından en az 25 kişi canına kıydı, 4 kişi de intihar girişiminde bulundu. Bu olayların 8'i cezaevlerinde, gözaltında ya da gözaltına alınırken gerçekleşti" bilgileri yer aldı.
 
OHAL’in sürdüğü 2017 yılında, 5 bin 268 kişi işkence gördüğünü beyan ederek İnsan Hakları Derneği (İHD) başvurdu. Türkiye İnsan Hakları Vakfı verilerine göre ise, 2017 yılında 616 kişiden 12'si yurt dışında, 564 kişi tek ya da çoklu mekanda işkenceye maruz kaldı.
 
KURUL: ALEYE KONUŞAN HERKES SUÇLU 
 
KHK ile ihraç edilen Barış Akademisyenleri’nden Prof. Dr. Nejla Kurul, Türkiye’de bugün sert ya da yumuşak, iktidar aleyhine konuşmanın suç sayıldığını ifade etti.
 
Aynı zamanda HDP Parti Meclisi (PM) Üyesi olan Kurul, bu durumu şöyle açıkladı: “HDP’nin eş genel başkanları ve milletvekilleri siyasallaşmış yargı eliyle cezaevine gönderildi. Türkiye tarihinde ilk kez bir Cumhurbaşkanı adayı, Selahattin Demirtaş cezaevinden seçime katıldı. Türkiye toplumu, otoriter bir yönetim ve aynılaştırıcı bir devlet pratiği ve hınç ve kin siyaseti ile yönetiliyor ve ne var ki bunu hak etmiyor, güçsüzleştirilmiş bir toplum kendini gerçekleştiremeyen insanlardan oluşur. Tüm bunlara karşın, toplum siyasetten umudunu kesmedi. OHAL döneminin en zor koşulları altında demokrasi mücadelesini sürdürebildi.”
 
‘OHAL ELİTLERİN SERMAYE BİRİKİMİNE YOL AÇTI’
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Temmuz 2017 tarihinde ise şu açıklamayı yaptı: “Soruyorum iş dünyasında herhangi bir sıkıntınız, bir aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde 15 sene önce Türkiye'de olağanüstü hal vardı ama bütün fabrikalar hep grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri ama şimdi böyle bir şey var mı? Tam aksine, şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL'den istifadeyle anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki; 'Hayır, burada greve müsaade etmiyoruz. Çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız.' Bunun için kullanıyoruz biz OHAL'i.”
 
AKP hükümeti OHAL sürecinde “erteleme” yoluyla 7 greve yasak getirdi. Prof. Kurul, OHAL sürecinde yeni zenginlerin ve elitlerin “itirazsız, dikensiz gül bahçesinde” servet birikimine yol açıldığını söyledi. 
Kurul, şunları ekledi: “OHAL dönemini, sadece ekonomik olarak eşitsizlikleri büyütmesiyle değil, yurttaşları politik ve kültürel, yaşam tarzları açısından ayrıştıran, eşitsiz, hiyerarşik ve ayrımcı bir süreç olarak anımsıyorum. Sözde ‘toplumun güvenliği’ ve ‘devletin bekası’ için yurttaşların kolayca harcanabildiği bir dönem yaşandı. Gerçekte bu uygulamalar devlet yapılanmalarına olan güveni büyük ölçüde sarstı. Ayrıca bu dönem, gençler üzerindeki işsizlik ve yoksulluk baskısı gerontokratik uygulamaları besledi. Devlet ve sermaye ilişkileri, iktidar ilişkileri, kutuplaştırma nedeniyle daha çok sorgulandığı için daha görünür oldu.”
 
OHAL KAMİSYONU: 96 BİN RET
 
KHK'lerden yer alan düzenlemeler anayasaya uygunluk açısından da çokça tartışıldı. CHP, KHK’lerin iptal için Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) başvurdu. CHP'nin başvurusunu 2016 yılında değerlendiren AYM, KHK'leri inceleme yetkisi olmadığını açıkladı. KHK'lerin yargı denetimi dışında kalmasına hem ülke içinden hem de Avrupa'dan gelen tepkiler üzerine hükümet, 23 Ocak 2017 tarihinde KHK ile OHAL Komisyonu kurdu. Komisyona, 3 Temmuz 2020 tarihi itibariyle yapılan başvuru sayısı 126 bin 300. Bu başvurulardan 3 Temmuz 2020 tarihi itibariyle 12 bin 200’ü kabul edildi, 96 bin başvuru ise reddedildi.
 
Kurulan OHAL Komisyonu’nun aslında “oyalama komisyonu” olduğunu belirten Kurul, “Barış Akademisyenleri mahkemelerde beraat ettiler, OHAL Komisyonu haklarında bir karar vermediği için işlerine döndürülmediler. Komisyonun varlığı bile pratikte OHAL’in sürdüğünün önemli bir kanıtı. Yine cemaatçiler beraat ettiler, takipsiz kararları aldılar, haklarında dava açılmayanlar var. Ama durumları değişmedi. Türkiye sözün, açlık grevleri ile bile duyurulamadığı bir ülke haline geldi” diye belirtti.
 
OHAL Komisyonu’na başvuran ancak henüz cevap alamayan Cemal Yıldırım da, OHAL’den bugüne mağdurların ekonomik, sosyal, psikolojik ve yaşamın her alanında ciddi sorunlar yaşadığını dile getirdi. Yıldırım, “Biz vatandaşız, bizden hala vergi topladıkları halde vatandaşlık haklarımızı kullanamıyoruz. Sosyal güvenlik haklarından yararlanamıyoruz, sosyal yardımlardan yararlanamıyoruz. Aileleri ile birlikte 2 milyon insanı resmen soykırıma uğratıyorlar yaptıklarıyla” diye konuştu.
 
YENİ REJİM
 
Tüm bunların yayında OHAL süreci, “Türk tipi başkanlık” sisteminin kurulmasına zemin hazırladı. OHAL döneminde yeni rejimi oluşturan 2017 referandumu ve 24 Haziran 2018 seçimleri yapıldı. İki seçimin de OHAL koşulları altında yapılması, seçimlerin meşruluğunu sorgulattı. 
 
Referandumun sonucunda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş kabul edildi. Ancak Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) sayım işlemleri devam ederken “mühürsüz oyların geçerli sayılması” kararı, seçim sonuçlarına güvenin kaybolmasına neden oldu.
 
24 Haziran 2018 seçimlerinde AKP ve MHP'den oluşan Cumhur İttifakı, Meclis’te çoğunluğu elde etti.
 
REJİM KALICI HALE GELDİ
 
OHAL rejiminin “gayrimeşru anayasa değişikliği” ile tahkim edildiğini ifade eden CHP’li Özgür Özel, şöyle konuştu: “Yasama gücü bizzat Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı’na devredilmiş, yürütmeye istediği her kanunda değişiklik yapma hakkı verilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin OHAL KHK’lerini denetlememe yönünde aldığı kararla, FETÖ ile ilgisi olmayan çok sayıda yasal değişiklik, parlamentoya getirilmeksizin gerçekleştirilmiş, böylece yasama faaliyetleri siyasi partilerin ve kamuoyunun denetiminden kaçırılmıştır. Birkaç örnek verecek olursak, OHAL KHK’si ile belediyelere kayyım atama yetkisi tanınmış, çok sayıda HDP’li belediye başkanı bu düzenleme gerekçe gösterilerek, haklarında bir yargı kararı olmaksızın görevden alınmıştır. ‘Saray rejimi’ olarak tarif ettiğimiz bu yeni iktidar anlayışı, yerleşmiş demokrasilerin aksine hesap vermeyi tercih etmeyen, denetlenemeyen keyfi ve otokratik bir yönetime evrilmiştir. OHAL kaldırılsa da bu rejim kalıcı hale getirilmiştir.”
 
‘ATAERKİL NEO-LİBERAL DEVLET İNŞASI’
 
Prof. Kurul ise, bu konuda “Yeni rejim ile birlikte birkaç adam yönetiminden oluşan ataerkil, neo-liberal parti devleti anlayışı inşa edildi. Anayasada ifade edilen ‘demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti’ nitelemeleri demokrasi makyajı olarak kaldı. Yönetimin son derece hiyerarşik, aşağıdan katılımın çok zayıf olduğu, Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde seçim sonuçlarının yok sayıldığı, açık ve net biçimde yurttaşları sınıfsal, cinsiyet ve cinsel yönelim, etnik, dinsel yönden bölen ve ayrıştırıcı/ayrımcı bir devletleştirme pratiği hayata geçirildi. Terör ve terörizm iktidar temsillerinin en çok tükettiği kavramlar oldu. Kürt siyasetçileri ve cemaatçiler şahin devletleşmenin hedef tahtasına oturtuldu” değerlendirmelerinde bulundu. 
 
VALİLERE OHAL YETKİSİ
 
Yeni rejimin ilk Cumhurbaşkanı olan Erdoğan, OHAL'i 19 Temmuz 2018'de kaldırdı. Ancak 25 Temmuz 2018 tarihinde Meclis’ten geçirdiği 7145 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile OHAL bazı hükümleri ile 2021 yılına kadar uzatıldı, bazı hükümleri ile ise kalıcı hale getirildi. Bunlardan biri valilere verilip, “OHAL yetkisi” olarak adlandırılan yetkiler. Bu yetkilerle, valiler “kamu düzenini veya güvenliğini bozacağını düşündüğü” kişiler hakkında 15 günü geçmemek üzere ildeki belirli yerlere giriş ve çıkışı sınırlandırabiliyor. OHAL Kanunu ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na göre, toplantı ve gösteriler vatandaşların “günlük yaşamını aşırı ve katlanılmaz derecede” zorlaştırmayacak. Uygulamada ise karar geniş anlamda yorumlanarak, eylem ve etkinliklere müdahale gerekçesi yapılıyor.
 
DBP Eş Genel Başkanı Aydeniz, valilerin bu yetkiyi “kötüye” kullandıklarını ifade etti. OHAL’de yasaklanan demokratik eylem ve etkinliklerin OHAL sonrasında da valiler tarafından engellendiğini belirten Aydeniz, “Kürdistan’ın birçok ilinde valilik tarafından 15 günde bir eylem ve etkinlik yapma yasağı getiriliyor. Valilerin, bir siyasi partinin basın açıklamasını, demokratik eylem ve etkinliklerini yasaklama gibi bir yetkisi yoktur. Valiler ve kaymakamlar, AKP ve MHP’nin politikalarına göre o ilçede çalışma yürütüyor” dedi. 
 
Aydeniz, bölgede kamuoyuna yansıyan işkence vakalarının valilik tarafından yapılan açıklamalarla “aklandığına” da dikkat çekti. Aydeniz, “Valiler kayyım olarak atanıyor. Kayyım atandıktan sonra AKP il ve ilçe teşkilatlarında toplantılara katılıyor. Vali, o ilin valisi değil, AKP-MHP’nin politikalarına göre o ilçede çalışma yürütüyor. Tam bir sömürge valiliğini yürütüyorlar” diyerek, valilerin OHAL’in sürdürücü olduğunu ifade etti.
 
‘SOKAKTA OLMASAYDIM PSİKOLOJİK SORUNLAR YAŞARDIM’
 
13 Mart 2017 tarihinden bu yana kendi işyeri önünde ve Ankara’da bir çok sokakta “işimi geri istiyorum” eylemleri yapan Cemal Yıldırım, OHAL’de yaşanan insan hakları ihlalleri nedeniyle eylemlerini hak ihlalleri eksenli yapmaya başladığını dile getirdi.
 
Yıldırım, “Sokakta olmasaydım çok ciddi psikolojik sorunlar yaşayabilirdim. Sokakta olmak, direnmek hakkını aramak önemli. Arkadaşlarıma mücadeleden vazgeçmememiz gerektiğini ve bir baskı unsuru olmamız gerektiğini söylemek istiyorum. Bizler baskı unsuru olmadığımız için iktidar bu kadar rahatça ediyor. Mücadeleden vazgeçersek, kazanamayacağız. AKP’nin sonunun KHK’lerden geleceğini düşünüyorum. AKP’nin sonunu da KHK’nin sonunu da beraber getireceğiz. Muhalefeti büyütelim büyüttüğümüz ölçüde kazanacağız” dedi. 
 
İKTİDARIN ‘YENİ NORMLİ' 
 
Prof. Necla Kurul ise, iktidarın ‘yeni normali’nin kendilerinin normali olmadığını ifade etti.
 
“Bizlerin normali baskı, tahakküm, eşitsizliklerin olmadığı, insani güç ve yetimlerimizi doğa ile saygılı bir ilişki çerçevesinde büyüttüğümüz eşitlik ve özgürlük dönemi” diyen Kurul, şimdi uyuklayan insani güçleri, emek ve demokrasiyi yeniden güçlendirmek için harekete geçirme zamanı olduğunu vurguladı. 
 
Kurul, “Tabi bunu salt devletle ilişkilerde değil, aynı zamanda moleküler düzeyde ilişkilerde, evde demokrasi, okulda, işyerinde, sokakta ve kentte demokrasi mücadelesi biçiminde minör mücadeleleri de dahil ederek yapmak gerekli” diye de ekledi.
 
MA / Diren Yurtsever 
 
YARIN: HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu: Muhafazakar kesim sol, sosyalist anlayışlara eğilim gösterdi