Umut Kitapevi Ankara dehlizlerinde kayboldu 2019-11-05 09:00:57 VAN - Halk tarafından suçüstü yakalanan derin devletin "iyi çocuklarının" Umut Kitapevi'ni bombalamasının üzerinden 14 yıl geçti. “Derin ilişkilerin çözülmesi" için tam bir turnusol olan Şemdinli Davası da Ankara'nın derin dehlizlerine bırakıldı.   Türkiye'de ilk kez “derin devlet” yapılanmasının küçük bir bölümü Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde halk tarafından suçüstü yakalandığı 9 Kasım 2005’tarihinden bugüne 14 yıl geçti. Umut Kitapevi'nin bulunduğu Özipek Pasajı'nın içine atılan 2 el bombası ve sonrasında yaşananlar, Türkiye'nin karanlık tarihi için adeta bir turnusol kağıdı olacaktı. Halk tarafından suçüstü yakalanan bu derin ve karanlık güçleri ya ortaya çıkaracak ya da Şemdinli tıpkı "Susurluk", "Yüksekova Çetesi" ve benzeri yüzlerce karanlık olay gibi Ankara'nın derin dehlizlerinde kaybedilecekti. Yargılama süreçleri, sanıkların aldığı cezalar, yapılan açıklamalar ve en nihayetinde tüm sanıkların beraat etmesi Şemdinli Davası'nın seyrinin nereye gideceğini de açıkta ortaya koydu. Sonuç olarak; halkın suçüstü yakalayarak, bizzat devlete teslim ettiği bu karanlık güçler, "olay mutlaka açığa kavuşacaktır" söylemini ortaya koyan AKP hükümeti döneminde "sürüncemeye" terk edilerek aklandı. 14 yıllık sürecin ardından devletin "iyi çocukları" birçok kentin sokak ve caddelerinde tekrar tekrar "olay mahalline" geri döndü.   9 KASIM'A GİDEN SÜREÇ   Umut Kitapevi bombalanması Hakkari ve ilçelerinde 4 ay içerisinde yaşanan patlamaların son halkasıydı. Özellikle 1 Ocak- 9 Kasım 2005 tarihlerinde çoğunluğu Şemdinli olmak üzere, 6’sı kamu binalarına yakın yerler, iş merkezleri, askeri alanlar, lokantalar ve otobüslere yönelik tam 22 bombalı eylem yaşandı. 5 Ağustos 2005 tarihinde Şemdinli Askeri Gazino önüne poşet içinde konan zaman ayarlı ve parça tesirli bir bombanın patlaması sonucu 5 asker hayatını kaybederken, Şemdinli'de 1 Eylül 2005’te bazı sivil toplum örgütlerinin düzenlediği Dünya Barış Günü etkinliğinde bir bombanın patlaması sonucu 17 yurttaş yaralanmıştı. Yine 28 Ekim 2005 tarihinde Şemdinli İlçe Emniyet Müdürlüğü önünde bulunan bir araca konan bombanın patlaması sonucu maddi hasar meydana gelmişti. Şemdinli patlamasından sadece bir hafta önce ise Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığı ile askeri gazino yakınına park eden araçta çok büyük bir patlama meydana gelmiş ve bu patlama sonucunda 6 asker, 3 polis ve 16 sivil yaralanmıştı. Art arda patlayan bombaların adresi ise; 2005'in Temmuz ayında Yüksekova ilçe merkezinde dağıtılan tehdit bildirilerinin arkasındaki “Türk İntikam Tugayı” (TİT) isimli gizli örgütü işaret ediyordu. Hakkari'de son 4 ay içerisinde yaşanan bunca karanlık olay yapanların son bombası ise Umut Kitapevi'nde patlatıldı.     9 KASIM'DAN BİR GÜN ÖNCE   Umut Kitapevi bombalanmadan bir gün önce yani 8 Kasım’da 3 kişi 30 AK 933 plakalı bir araçla Şemdinli'ye geldi. İlçe merkezinde park edilen bu araçtan inen bu kişilerin, ilçe merkezi ve özellikle Özipek Pasajı'nın önünden defalarca geçmesi ilçe halkının dikkatinden kaçmadı. Nitekim bombalama sonrası dinlenen tanıklar, 8 Kasım’da hiç tanımadıkları bu 3 kişinin ilçe merkezinde yaptıkları incelemeyi, kişilerin hareketlerini oldukça dikkati çekici bulduklarını söylemişti. 9 Kasım sabahı aynı araç yine ilçe merkezine gelecek ve tam AKP ilçe binasının önünde park edecekti. Daha sonra ortaya çıkan ifadelere göre plan şöyle işleyecekti: Pasajın içerisine girilecek, bomba atılacak ve dışarıda bekletilen araçla hızla bölgeden uzaklaşılacaktı. Ancak planlamada hesap edemedikleri bir şey vardı. Halk!    VE 9 KASIM   Seferi Yılmaz ve Özipek Pasajı'ndaki esnaflar her gün yaptıkları gibi birlikte öğlen yemeğine oturacaklardı. Yılmaz ve arkadaşları sofraya oturdukları an pasajın içerisine bir bomba atıldı. Seferi Yılmaz'ın "bomba" diyerek, bağırmasıyla esnaflar dışarıya kaçtı ve tam o sırada ilk bomba tam kitapevinin önünde patladı. Ardından ikinci bir bomba daha pasajın içerisine atıldı. Bombalama olayında kitapevinin sahibi Seferi Yılmaz sağ kurtulurken, Mehmet Zahir Korkmaz hayatını kaybetti. Metin Korkmaz isimli yurttaş ise ağır yaralandı.  Yaşanan arbede ve kaçışmalar sonrası bu kişiler, park ettikleri araca doğru koşmaya başladıkları sırada halk aracın önünü keserek, üçünü alıkoydu. Yakalanan 3 kişi, ilçe halkının bir gün önce yüzlerine aşina oldukları aynı kişilerdi. Halkın araca ve kimliklere el koymasının ardından bu kişilerin Jandarma İstihbarat Teşkilatı’nın (JİT) iki elemanı Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile itirafçı Veysel Ateş olduğu ortaya çıktı. Şemdinli halkının suçüstü yakaladığı 3 kişinin üzerlerinde askeri kimlik, araçlarında ise kroki ve silahlar bulundu. Hakkari Jandarma Komutanlığı’na ait olan 30 AK 933 plakalı Renault 19 marka otomobilin bagajında 3 kalaşnikof, 10 şarjör, bomba malzemeleri, polis ve asker yelekleri bulundu. Olayın duyulması üzerine binlerce Şemdinlili sokağa dökülerek, kentin tüm çıkış noktalarına barikatlar kurup, yolları kapattı.    HALK AYAKLANMASI   Kısa bir süre sonra olay yerine gelen İlçe Kaymakamı ve İlçe Emniyet Müdürü olayları yatıştırmak için halkla konuşmak istese de olaylar yatışmadığı gibi daha da artarak devam etti. Yakalanan 3 kişinin emniyet yerine Jandarma'ya götürülmesi olayların daha da büyümesinin fitilini ateşledi. Halk kaymakamlık ve kamu kurumlarına yürüyerek, zanlıların jandarmaya değil emniyete teslim edilmesini istedi. Halkın bu talebinin karşılanacağı sözünün ardından bu kez de Cumhuriyet Başsavcısı'nın araçta halkın gözleri önünde tespit yapması istendi.  Aynı gün olay yerine gelen savcı tam tespite başlayacağı sırada olayın yaşandığı yerin hemen ötesinde yine silah sesleri yükseldi. Tanju Çavuş adlı uzman çavuşun ilçe dışına çıkmak istemesi üzerine halk tarafından durdurulmuş ve bunun üzerine kitlenin üzerine ateş açılıyordu. Bu olayda da 6 kişi silahla yaralandı. Yaralılardan Ali Yılmaz hastaneye götürülürken yolda hayatını kaybetti. Olayın duyulması üzerine ilçede tansiyon bir kez daha yükseldi. İlçenin her sokağı adeta savaş alanına döndü. Tüm çıkışlarına halk tarafından arama noktaları kuruldu. Halk geçen saatlere rağmen içerisinde bomba ve krokilerin olduğu aracın başından ayrılmadı. Gece saat 22.00 sıralarında olay yerine gelen savcı yarım kalan incelemesini de tamamladı. İlçede yaşanan olaylar bir anda kentin diğer ilçelerine de yansıdı. Yüksekova'da yapılan protestolarda İslam Bartın, Ergin Mengeç ve Abdulhalik Geylani de 10 Kasım’da polislerin açtığı ateş sonucu hayatlarını kaybetti.    KİM NE DEDİ?   Olayın ardından devletin zirvesinden konuya ilişkin ardı ardına açıklamalar gelmeye başladı. Olayın hemen ertesi günü Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada “Bu üzücü olaya bazı askeri şahısların da karışmış olabileceğine dair iddialar ortaya atılmaktadır. Söz konusu olay her yönüyle adlî makamlara intikal etmiş olup gerekli yasal işlemler yapılmaktadır" denildi. Yine dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ise, "Biz idari yönden hemen soruşturma başlattık, olayın adli soruşturmasını adli merciler yapıyor, bunu beklemek lazım. Ben personelimi ne suçlarım, ne korurum” açıklamasını yaptı.  Dönemin Başbakanı Tayip Erdoğan ise olaydan 3 gün sonra yani 11 Kasım 2005 tarihinde yaptığı açıklamada, “Nereden gelirse gelsin, kim tarafından yapılmış olursa olsun, kim yapmışsa bunun bedelini ödeyecektir. Bizden kimse bir kayırmacılık, bir korumacılık, yürütme olarak beklemesin, yargı üzerine düşeni en ideal bir şekilde yapacaktır” açıklaması yapmıştı. Şemdinli Davası'nın belki de seyrini belirleyen açıklama ise dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın sanık Ali Kaya ile ilgili yaptığı "Tanırım iyi çocuktur" açıklaması oldu. Davanın sonraki dönemlerinde ise Büyükkanıt, Ali Kaya ile birlikte çalıştığı, hatta birlikte bir kooperatif kurdukları ve bu kooperatifin başkanlığının da bizzat Ali Kaya tarafından yürütüldüğünü söylemişti.    PLAN NEYDİ?   Olayın ardından gözaltına alınan Ali Kaya, Özcan İldeniz tutulduklarını Jandarma Taktik Komutanlığı’nda, itirafçı Veysel Ateş ise ilçe Emniyet Müdürlüğü'nde iki gün boyunca tutuldu. Bu arada resmi makamlarca yapılan açıklamalarda “olayla ilgili sadece bir kişinin gözaltında olduğu, başka kimsenin olmadığı” gibi dikkati çeken bir not paylaşıldı. Bunu duyan halk tekrar sokağa çıkarken yoğun tepki üzerine sayının bir değil 3 olduğu açıklandı. Kısa bir süre sonra ise üç kişi savcılık tarafından ifadeleri alınarak, serbest bırakıldı. Halkın serbest bırakılmaya karşı tepki göstermesi üzerine bu kez sanıklar yeniden hâkim karşısına çıkarılarak tutuklandı. Dava süreçlerinde ortaya çıkan belgelere göre; Ali Kaya, Özcan İldeniz gözaltında oldukları Jandarmada "resmi görev için Şemdinli'de olduklarına" dair resmi bir yazı hazırlattıkları; ancak bazı yetkili personellerin imzalamaması üzerine bu planın gerçekleşmediği ortaya çıkmıştı. Kaya ve İldeniz'in bu planları hayata geçmiş olsaydı resmi bir görev için Şemdinli'de olduklarına dair belgeler çıkarılacak ve "Terörle mücadelede görevli oldukları" için tutuklanmaktan kurtulacaklardı. Üç zanlının tutuklanmasıyla birlikte belki de yıllarca büyük bir belirsizlik içinde sürecek davanın da adımı atılacaktı.   Yarın: Şemdinli dosyasında hangi mahkeme ne karar verdi? Davanın önemli evraklarını taşıyan PTT kargo aracı nasıl kaza yaptı? Dava beraate mi gidiyor? Davanın Avukatı Murat Timur anlatıyor...   MA / Adnan Bilen