Komploya ‘Güneşimizi karartamazsınız’ yanıtı 2021-02-11 09:01:27 HABER MERKEZİ - Ortadoğu’yu dizayn etmeye koyulan küresel güçler, 1998 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik Avrupa hukukunun teşhir olduğu bir komploya başvurdu. Öcalan’ın etrafından kenetlenen Kürtler ve dostları, “Güneşimizi karartamazsınız” eylemleriyle yanıt verdi. 20’nci yüzyılın başında gözlerini insanlığın doğum yeri olan Ortadoğu’ya diken küresel güçler, aralarına sınır telleri çektikleri halklar ve inançları bölüp, parçalayarak bölgenin ekonomik ve kültürel zenginliklerini sömürmeye, talan etmeye koyuldu. Bölge halkları, küresel güçlerin yönetici olarak başlarına diktiği tiranların bekçiliğinde kurulan kapitalist sistem tezgahının çarkları arasında ezildikçe ezildi. Oluşturdukları hegemonyanın sistemin özü olan “azami kar” mantığı içerisinde yeterli gelmemesi üzerine, büyük payı kapma uğruna yüz yıl sonra savaş bıçakları yeniden bilendi. Bu savaşım için belirlenen meydan ise yine burada yaşayanların evleri, bahçeleri, oyun parklarıydı.    Ortadoğu coğrafyasını 21’inci yüzyılda yeni baştan dizayn etmeye girişen güçlerin aradan geçen yıllar içerisinde olup bitenlerin gösterdiği açıkça ortaya serdiği üzere attığı ilk adım bölgenin kadım halklarından Kürtlerin “önder” olarak kabul ettiği PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen uluslararası komplo oldu.   Yıllar öncesinde başlayarak atılan kimi adımların devamı olarak ABD-NATO-İsrail ve Türkiye’nin, askeri, siyasi, diplomatik kuşatma altına aldığı Suriye rejimi, Öcalan’dan en kısa sürede ülkeyi terk etmesini istedi.    SURİYE’DEN ÇIKIŞ   Bunun üzerine Öcalan Kürt sorununu uluslararası alana taşıyarak, çözüm zemini oluşturmak amacıyla 9 Ekim 1998 tarihinde Şam Havaalanı’ndan hareket eden uçakla ilk durağı olacak Yunanistan’a geldi.  Hellinikon Havaalanı’na indiğinde kendisini karşılama sözü veren Yunan Milletvekili Kostas Baduvas’ı bulamayan Öcalan’ın onun yerine NATO çalışanları olan Yunanistan gizli servisi EYP’den Savvas Kalenteridis ve istihbarat üst düzey yetkilisi Yannis Stavrakakis karşısında buldu. Avrupa yolculuğunun daha ilk adımında karşılaştığı bu duruma dair daha sonra “Kostas Simitis, Baduvas, Stavrakakis ve Kalenteridis şahsında ABD ve NATO kontrolüne alınmış oluyordum” diyen Öcalan’dan havaalanından dışarı çıkmasına izin verilmeden Yunanistan’dan çıkması istendi. Bunun üzerinde örgütün Rusya temsilcisi Numan Uçar (Mahir Welat) tarafından gönderilen davetiye ile Öcalan aynı gün yanında Kalenteridis ile birlikte Yunan Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan özel uçakla Rusya’nın başkenti Moskova’ya doğru yola çıkarıldı.    ‘BAŞI GÖVDEDEN AYIRMA’ PLANI    Tarihte çokça başvurup, sonuç aldıkları bir politika ile başı kopardığında gövdenin kendiliğinden önlerine serilmesini bekleyen bu güçler, bambaşka bir gerçekle yüz yüze kaldı. Kimlik ve özgürlük taleplerini kişiliğinde simgeleştirdikleri Öcalan’ın beslediği ruhla beklenilenin aksine bu kez ayakta durmayı bilen Kürtler, Öcalan’a yönelik girişilen komploya karşı tepkilerini ilk andan itibaren göstermeye başladı.   9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den çıkışı ile birlikte tüm dikkatlerini Öcalan’a çeviren Kürt halkı, olup bitenleri adım adım takip edip, buna karşı farklı protestolara girişti. Bulundukları ülke ve kentlerde sokağa çıkan Kürtler, Öcalan’a yönelik her tutum ve hukuksuzluklara karşı ses çıkardı.    KÜRTLER KENETLENDİ   Kitlesel yürüyüşler gerçekleştirip, açlık grevleri başlatan ve konsoloslukları işgal ederek Öcalan’a dönük hassasiyetlerini gösteren Kürtler, komplonun giderek ete kemiği bürünüp, Avrupalı devletlerin gerçek yüzlerini göstermeleri ile birlikte farklı eylemlere de başvurup, Öcalan’ın etrafında kenetlendi.   BEDENLERİNİ ATEŞE VERDİLER   Maraş E Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan M. Halit Oral, Öcalan’a yönelik komplonun devreye sokulup, Suriye’den çıkmak zorunda kaldığı 9 Ekim gecesi bedenini ateşe vererek, tepkisini gösterdi. Onu devamındaki günlerde başka tutuklular izledi. 18 Ekim'de Bartın Cezaevi'nde Murat Kaya, 19 Ekim'de Amasya Cezaevi'nde Mehmet Gül, 20 Ekim’de Bartın Cezaevi'nde kalan Ali Aydın ve Çanakkale E Tipi Cezaevi'nde kalan Meral Kaşoturacak, 22 Ekim’de ise Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde Fettah Karataş, Midyat Cezaevi'nde Aynur Artan ile Selamet Menteş ve Adıyaman E Tipi Cezaevi'nde kalan Bülent Bayram Öcalan’a dönük komploya karşı bedenini ateşe verdi.   İKİNCİ DURAK RUSYA   Yunanistan’dan aynı gece Rusya’nın başkenti Moskova’ya doğru yola çıkarılan Öcalan’ı burada Numan Uçar, Rus güvenlik elemanları ve Rus politikacı ve Duma Meclisi eski Başkan Yardımcısı Vladimir Jirinovski karşıladı. Burada ‘siyasi iltica’ başvurusunda bulunan Öcalan’a bu hak tanınmadı.   ÖCALAN ÜZERİNDEN PAZARLIK   Öcalan’a karşı harekete geçen Türkiye’nin Moskova’ya gönderdiği Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mehmet Ali İrtemçelik, Başbakan Mesut Yılmaz’ın Öcalan’ın Türkiye’ye iadesine karşılık ekonomik pazarlıkları içeren mektubunu Rusya Başbakanı Yevgeni Primakov’a iletti.    Rusya'da yayın yapan ekonomi gazetesi Kommersant, bu pazarlığı manşetine "Apo'ya karşı petrol pazarlığı"nı taşıdı. Daha sonraları “Davos Anlaşması” olarak tarihe geçecek bu anlaşmada, Kazakistan petrollerinin Rusya, Azerbeycan petrollerinin ise Türkiye üzerinden dağıtılacağı kararı alınmıştı. Türkiye de bu anlaşma doğrultusunda Kazakistan petrollerinin Rusya tarafından Çanakkale ve İstanbul Boğazları üzerinden dağıtılmasını engellemeyecekti. Ruslar ise karşılığında Bakü-Ceyhan boru hattına izin verecek ve Öcalan'ın iltica başvurusunu kabul etmeyecekti.   Fakat Öcalan’ın Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı olan Duma Meclisi’ne ‘siyasi sığınma’ talebi 4 Kasım 1998’de 1’e karşı 298 oyla kabul edildi. Duma’nın bu kararı ABD’yi öfkelendirdi. Kameraların karşısına geçen ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin, Duma’nın kararını eleştirip, tehditlerde bulundu. Bu tehditler ve uygulanan baskı karşısında Rusya Başbakanı Yevgeni Primakov, Öcalan’dan ülkeyi terk etmesinde karar kaldı.   ROTA İTALYA’YA UZANDI    Bunun üzerine Öcalan, İtalya Yeniden Kuruluş Komünist Partisi (PRC) Milletvekili Ramon Mantovani’nin devreye girmesiyle 12 Kasım 1998 tarihinde yönünü İtalya’ya çevirip, Roma’ya doğru yola çıktı. Roma’ya iner inmez tutuklana Öcalan, bir müddet sonra serbest bırakılsa da kuşatmaya alındı. Yunanistan ve Rusya’nın ardından burada da siyasi iltica talebinde bulunan Öcalan’ın talebinin kabul edilmesiyle İtalya hükümetine dönük siyasi-ekonomik baskı başladı. ABD Başkanı Clinton, 24 Kasım 1998’de telefonla aradığı İtalya Başbakanı Massimo D’Alema’yı, “Tarihi bir hatadan kaçının” diye tehdit ederek, Öcalan’ın İtalya’dan çıkarılmasını istedi. Başbakan D’Alema’nın ülke dışına çıkışının yasal ve hukuki olması için “Özgür irademle gidiyorum” şeklinde bir mektup bırakmasını istediği Öcalan, “Bir teminat verilmesi durumunda ülke sınırları dışına çıkabilirim” şeklinde mesajını bildirdi. Bunun üzerine Öcalan için Avrupa’da bir ülke bulma arayışına giren İtalya hükümeti, Avusturya ile Finlandiya’nın kapılarını çaldı. Öcalan’ın Finlandiya’ya gitmesine Almanya izin vermezken, Avusturya ise Öcalan’ı ‘kaldıramayacağı’ için talebi kabul etmedi.   ‘GÜNEŞİMİZİ KARARTAMAZSINIZ’    Takvim yaprakları 17 Kasım gününü gösterdiğinde ise, Ahmet Yıldırım ve Remzi Akkuş Rusya’da geldikleri Duma’nın önünde “Öcalan’ın etrafında ateşten çember olalım. Güneşimizi karartmasınlar” diyerek, kendilerini yaktı. Bu eylem sonrasında “Güneşimizi karartamazsınız” adını alan kendini yakma eylemlerine, Öcalan müdahale etti. O sırada Roma’da bulunan Öcalan, 19 Kasım günü yaptığı açıklamayla “Bize gösterilen büyük bağlılık ve sunulan destek hiç kuşkusuz mevcut durum netleşene kadar sürecektir. Çünkü söz konusu olan bizim şahsımızda kişi değil özgür geleceğimiz, ulus olarak kaderimizdir. Mücadelemizi kesintisiz sürdürürken, teröre maruz kalmış bir halk olarak teröre karşı duracağız. Ancak direnişimizde bizi çok ciddi bir şekilde zorlayan eylemlere de girmeyeceğiz” diyerek, bu tür eylemlere son verilmesini istedi.   YENİDEN RUSYA’DA    İtalya’da 66 gün kalan Öcalan, İtalya Başbakanlığı tarafından tahsis edilen bir uçakla 16 Ocak 1999’da yeniden Rusya’ya gönderildi. Öcalan’ın Rusya’ya gönderilmesinde İtalya’nın bu ülkeye yaptığı IMF’nin bloke ettiği 1998 yılı yardımının ilk bölümü olan 8 milyar dolarlık krediyi açtırma sözü vardı. İkinci kez Rusya’ya geldiğinin ertesi günü Öcalan’ın tutulduğu eve giden Rus güvenlik görevlileri, Rusya Başbakanı Primakov’un ‘Hükümetimiz, sizin burada kalmanıza müsaade etmiyor. Gerekçesiz sizin üç gün içerisinde Rusya’yı terk etmeniz gerekiyor, ama gideceğiniz yeri biz belirleyeceğiz’ mesajını iletti. 18 Ocak’ta ise, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksandr Lebedev, Türkiye’ye ‘Öcalan yakalanır yakalanmaz sınır dışı edilecek’ sözünü verdi.    BİŞKEK’E KAÇIRILDI   Bu çıkışların ardından ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın gündeme gelen Moskova ziyareti öncesi Öcalan 20 Ocak’ta zorla bindirildiği bir kargo uçağıyla Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e kaçırıldı, 8 gün boyunca tutulduğu bir köy evinde dışarıyla bağlantısı kesildi.   ATİNA’YA GERİ DÖNDÜ   Akabinde yeniden tekrar Moskova’ya getirilen Öcalan, Rus özel birliklerinin kaldığı bir binaya götürüldü. Rus görevliler, kendisine onu Şam’a göndereceklerini söyledi. O sırada Türkiye ile Öcalan konusunda anlaşma sağlayan Suriye rejimi, Öcalan’ın buraya gitmesi halinde Türkiye’ye teslim edilmesi konusunda teminat vermişti. Teklifi kabul etmeyen Öcalan, Yunanlı emekli Amiral Andonis Naksakis’e “can güvenliğinin tehlikede olduğu” mesajını ulaştırdı. Naksakis aracılığıyla Rusya’ya gönderilen özel uçakla Öcalan 29 Ocak’ta Atina’ya geri getirildi.   Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos ile görüşen Naksakis, Öcalan’ın Yunanistan’da kalmasını istedi. Pangalos’un  Naksakis aracılığıyla ‘Ülkemize hoş geldiniz. Sizinle görüşmek istiyoruz. Hukuki anlamda gereken işlemler yapılacaktır. Farklı bir yaklaşım olmayacak. Bu açıdan sizin durumunuzu somut olarak tartışmak istiyoruz. Bizzat kendim bu görüşmeye katılacağım’ mesajını ilettiği Öcalan, görüşmeyi kabul etti. Fakat kurgulanan plan farklıydı. Naksakis’le beraber görüşme yerine giden Öcalan’ı Pangalos’un yerine istihbaratçılar Stavrakakis ve Kalenteridis karşıladı. Stavrakakis, ‘Sana sabah saat dörde kadar süre tanıyoruz. Aksi halde bildiğimizi zorla yaparız’ diyerek Öcalan’ı açıkça tehdit etti. Siyasi iltica talebi işleme konulmayan Öcalan, yurtdışı edileceği söylenmesi üzerine Hollanda’ya gitme önerisini sundu. Fakat Hollanda’ya gidilmesi halinde Shengen Anlaşması gereğince yeniden Yunanistan’a iade edilecek olmasından ötürü farklı bir yol arayışına gidildi.   AVRUPA ÖCALAN’A KAPATILDI   Buna göre, bir uçakla Shengen Anlaşması kapsamında olmayan Beyaz Rusya’nın Minsk kentine götürülecek olan Öcalan, buradan başka bir uçakla Hollanda’nın Lahey kentine götürülecekti. Planlandığı gibi Öcalan, 31 Ocak günü Yunanistan hükümeti tarafından temin edilen uçakla Minsk’e indiği sırada Rusya Başbakanı Primakov, Avrupa’daki tüm havaalanlarının Öcalan’a kapatıldığını duyurdu. Öyle ki onu Hollanda’ya götürecek olan uçak da Minsk Havaalanı’na gelmemişti. Öcalan’a dönük bu kararın NATO istihbaratı tarafından İsviçre’de yapılan gizli bir toplantıda alındığı yıllar sonra anlaşılacaktı.   KORFU ADASI’NA GÖTÜRÜLDÜ   Minsk’te uçaktan indirilmeye çalışılan Öcalan’ın bu dayatmayı kabul etmemesi üzerine Yunanistan uçağı, aynı gece saat 04.00 sularında tekrar Atina’ya döndü. Burada yine Stavrakakis tarafından karşılanan Öcalan, aynı gece Amerikan ve İngiliz askeri üslerinin bulunduğu Korfu Adası’na götürüldü. 1 Şubat sabahı Pangalos, ABD Atina Büyükelçisi Nicholas Burns’u telefonla arayarak, Öcalan’ın Yunanistan’da olduğunu söyledi. Burns ise Pangalos’a ‘Tamam, siz onu Yunanistan’dan çıkarın, gerisine karışmayın’ talimatı verdi.   Korfu’daki istihbarat merkezinde tutulan Öcalan’ın yanına gelen istihbaratçı Kalenteridis, “Başardık. Pangalos’la konuştum, sizden özür diliyor. Kötü davrandığı için üzgün. Çözüm bulduk, sizi bir Afrika ülkesine götüreceğiz. Burada Yunan hükümeti güvencesi altında geçici olarak kalacaksınız, bu süre içinde pasaportunuz hazırlanarak Güney Afrika Cumhuriyeti’ne götürüleceksiniz” mesajını iletti.   UÇAK GÜNEY AFRİKA YERİNE KENYA’YA İNDİ    Öcalan, bu kez tecrit altında tutulduğu Korfu Adası’nda kaldığı evden saat 20.30’da hareket edeceği söylenen Afrika uçağı için yola çıktı. 1 Şubat’ı 2 Şubat’a bağlayan gece, saat 05.30’da Öcalan’ı almak için gizli askeri havaalanına gelen uçağın hiçbir resmi kaydı, kuyruk numarası, bayrağı, nereye ait olduğunu gösteren bir işaret yoktu. İsviçre’den gelen ve NATO Gladiosu veya CIA tarafından ayarlanan gizli uçak, 2 Şubat 1999 tarihinde Kenya’nın başkenti Nairobi’ye indi. Öcalan’ı burada Kenya Büyükelçisi George Kostoulas karşıladı. Kostoulas’un havaalanında ilk defa karşılaştığı Öcalan’a sarf ettiği ‘NATO’da yirmi yıldır sürekli seni araştıran birimin başındayım. Seni gökte ararken yerde buldum’ sözleri de NATO’nun Öcalan’ın tasfiyesi için nasıl organize olduğunu gösterecekti.   ÖCALAN TRAFİĞİ   Öcalan, Kenya’ya geldikten bir gün sonra yani 3 Şubat 1999 günü Kenya Dışişleri Bakanlığı Daimi Sekreteri Kathourima ile Yunan Büyükelçisi George Kostoulas arasında gizli bir görüşme yapıldı. Bu görüşmenin yapıldığı sırada diğer önemli görüşme ise Ankara’da gerçekleşiyordu. Ankara’da İsrail İstihbarat Şefi David Ivry başkanlığındaki bir heyet ile Türkiye Dışişleri Bakanlığı, MİT ve Genelkurmay harekât dairesinden yetkililerle bir toplantı gerçekleştirildi. O saatlerde ABD Atina Büyükelçisi Nicholas Burns da Yunanistan’ın Selanik kentinde gazetecilere, ‘Yunanistan’ın PKK Genel Başkanı konusunda gerekeni yaptığı’ şeklinde açıklamada bulunuyordu.   Bütün bu gelişmeler, Öcalan’ın ABD-Simitis-Türkiye işbirliğinde Kenya’ya gönderildiğine kesinlik kazandırıyor. Kenya’nın Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesi için seçilmesindeki neden ise, CIA ve İsrail ajanlarının merkezi konumunda olmasıydı.   4 Şubat 1999 tarihinde ise Kenya Dışişleri Bakanlığı’nda, Daimi Sekreter Kathourima ile Büyükelçi Kostoulas arasında bir görüşme daha gerçekleşti. Aynı günün akşam saatlerinde, bir CIA elemanı Türkiye’nin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’la evinde bir araya geldi. CIA yetkilisi, Öcalan’ın yakalanması için MİT’e ABD Başkanı Clinton’ın emriyle operasyon önerisi sundu. Türkiye, bu öneriyi kabul ederken, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit de sonradan “4 Şubat’ta bize Öcalan’ın Afrika’dan alınabileceği haberi geldi. Onun üzerine bu mekanizma harekete geçirildi” yönünde açıklama yapacaktı.   OPERASYON EKİBİ HAZIRLANDI   Değişen plan doğrultusunda Türkiye, Öcalan’ı getirecek uçağın hazırlıklara girişildi. Hazırlıkları tamamlanan uçak, 10 Şubat 1999’da İstanbul’dan Uganda’nın Entebbe Havaalanı’na gitti. TC-CAG tescil işaretli Fransız Dassault imalatı Falcon 900B tipi bu uçağın işveren Cavit Çağlar’a ait olduğu da yine sonradan ortaya çıktı. 9 kişilik operasyon ekibinde, kaptan pilot, iki mürettebat dışında 7 kişi yer alıyordu. Uganda'nın başkentinde bulunan Entebbe Lake Victoria Hoteli'ne yerleşip, Kenya'dan gelecek haberi bekleyen ekipte, Gelar Rahim Reha isimli bir yabancının dışında 5 MİT mensubu ve 1 askeri tabip yer alıyordu.    YUNAN ELÇİLİĞİ’NE BASKIN   15 Şubat 1999 günü sabah saatlerinde Kenya Dışişleri Protokol Şefi, elçilik binasına gelerek Büyükelçi Kostoulas’ı, Dışişleri Bakanlığı Daimi Sekreteri Kathourima’nın yanına götürdü. Burada gerçekleşen toplantının ardından Kostoulas, akşam saatlerinde Savvas Kalenteridis’i de yanına alarak eve geri döndü. Kostoulas, Öcalan’a tanınan sürenin 15 Şubat’ta dolduğunu ve elçilik evinden çıkması gerektiğini söyledi. Öcalan’ın istediği bir günlük süreyi ise ‘Geceleyin neler olabileceğini garanti edemem’ şeklinde yanıtlıyordu. Bu görüşmeden bir kaç saat sonra içerisinde Kenya İstihbarat Şefi Noan Arap Ta’nın da olduğu Kenya hükümetine ait resmi plakalı beş araç Öcalan’ın bulunduğu Yunan elçisi Kostoulas’ın evine geldi.   Kostoulas ile gizli bir görüşme gerçekleştiren Kenya İstihbarat Şefi sonra Öcalan’la görüştü. Öcalan’ın hükümet güvencesi olmadan çıkmayacağını ilettiği istihbarat şefi, “Uçak hazır bir an önce çıkın. Gece yaklaşıyor, geceleyin neler olabileceğini garanti edemem” diyerek üstü örtülü tehditte bulundu. Öcalan’ın evde kalmakta ısrar etmesi üzerine devreye büyükelçi Kostoulas ve istihbaratçı Kalenteridis girdi. Kalenteridis’in Yunanistan devleti adına güvence vermesi üzerine Öcalan’ın elçilikten çıkmaya karar kıldı. Öcalan, daha sonraları bu sırada kendisine uyuşturucu ilaçlar verilerek uyuşturulacağını açıkladı.    TÜRKİYE’YE TESLİM EDİLDİ   Elçi Kostoulas’ın evinin bahçesinde, Kostoulas ve Kalenteridis’in gözleri önünde tüm itiraz ve tartışmalara rağmen Kenya polisleri, kendi araçlarına zorla bindirip Öcalan’ı havaalanında Türk istihbaratına teslim etti. Öcalan, 14 Şubat’ı 15 Şubat’a bağlayan gece bu ekip tarafından üzerindeki bayrak ve kuyruk numarası silinerek yerine Malezya bayrağı ve sahte kuyruk numarası yazılan uçakla Türkiye’ye getirildi. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiğini 16 Şubat’ta kamuoyuna duyurdu.    4 AYDA 63 İNSAN   Öcalan’ı Türkiye’ye teslim edip, İmralı Adası’na tek başına hapsederek yolları üzerindeki taşları kaldırdıklarını düşünen sömürgeci güçlerin hesap edemedikleri Kürt halkının Öcalan’a dair bağlılığıydı. Öcalan’ın bu çağrısına rağmen, 15 Şubat 1999 tarihinde Türkiye’ye teslim edildiği güne kadar ki dört aylık süreçte aralarında 11 yaşındaki Zehra Çelik’in de olduğu 63 insan yaşamına son verdi.  Hayatına son verenlerin büyük bölümü neden böylesi bir eyleme başvurduklarını arkalarında bıraktıkları mektuplarda dile getirdi.   Komploya karşı bedenlerini yakma yoluna başvuranlar sadece cezaevlerindeki PKK’li tutuklular ya da kadroları değildi. Batman'daki köylerinin yakılması üzerine İstanbul'a göç eden 60 yaşındaki Hatice Falay, 13 Aralık’ta İstanbul Güngören ilçesine bağlı Güneştepe Mahallesi'ndeki evinde bedenini ateşe vererek yaşamını sonlandırdı. Falay, Barış Anneleri'nin kurucularındandı.    Marksist-Leninist Silahlı Propaganda Birliği (MLSPB) Üyesi Serpil Polat da tutuklu bulunduğu Sakarya Cezaevi'nde 17 Şubat 1999'da bedenini ateşe verdi. Polat, geride bıraktığı mektubunda neden bu yola başvurduğunu “Emperyalizmin, oligarşilerin Devrimci Önder Abdullah Öcalan şahsında genelde halklara, özelde Kürt halkına yönelik saldırılarını kınıyor, Devrimci Önder Abdullah Öcalan'ın yargılanamayacağını belirterek öfkemin büyüklüğünü bedenimdeki ateşle düşmana kusmanın hazırlığını tamamlıyorum" sözleriyle ifade edecekti.   Öcalan'ın Türkiye’ye teslim ediliş tarihi olan 15 Şubat'ı "Ulusal Yas Günü" olarak ilan eden Kürtler, bu konuda doğrudan Öcalan’dan gelen mesaja rağmen sonraki yıllar içerisinde de “Güneşimizi Karartamazsınız” diyerek yaşamlarına son vermeye devam etti.    3’Ü DE ÖZGÜR HALK ÇALIŞANIYDI    Özgür Halk dergisinin Diyarbakır büro temsilcisi olan Nesrin Teke, 2 Haziran günü bedenini ataşe verdi. Annesine "Eylemimin anlamını daha sonra anlayacaksın" diyen Teke’den tedavi altına alındığı hastanede 9 Temmuz 2000 günü yaşamını yitirdi. Teke’yi 22 Haziran günü aynı eyleme başvuran Özgür Halk muhabiri ve Dicle Üniversitesi Siirt Eğitim Fakültesi öğrencisi Mahmut Yener izledi. Her ikisi de 11 Temmuz günü Diyarbakır Mardinkapı Mezarlığı’nda toprağa verildi. Özgür Halk dergisi çalışanı Esen Aslan da 3 Ağustos günü bedenini ateşe verdi.    VİYAN SORAN   1 Şubat 2006'da ise, YJA-Star Meclis Üyesi Viyan Soran (Leyla Wali Hüseyin) Haftanin bölgesinde bedenini ateşe verdi. Viyan Soran’dan geriye kalan mektubunda ise şu satırlar yer aldı: "Her 15 Şubat gecesinde, Mazlum Doğan, Zekiye Alkan, Berivan, Ronahi, Rehşan, Sema, Fikri Baygeldi, Serdar ve binlerce şehit yoldaşımın kalbi kalbimle atıyor. Onların 'Bijî Serok Apo' sloganı her zaman kalbimde atıyor. Eylemimi kabul etmeyebilir, eleştirebilirsiniz. Ama biz sizden öğrendik ki, bedel verilmeden özgürlük sağlanamaz."   KÜRT GENÇLERİ   Öcalan’a uygulanan komplo ve tecride karşı yıllar içerisinde bedenin ateşe verenlerin başında gençler geldi. Fırat İzgin, Müslüm Doğan Mehmet Ayık, Mustafa Malçok, Evrim Demir ve Ümit Acar bunlardan sadece bazıları.    Bu isimlerden lise son sınıf öğrencisi olan Mustafa Malçok, 14 Şubat 2011’de Diyarbakır’da Dicle Nehri kenarında yaşamına son verdi. Montunun cebinde “15 Şubat karanlığını yanan bedenler aydınlatacak” yazılı not bulunan Malçok’tan 5 ay sonra Muş’un Bulanık ilçesinde yaşayan Evrim Demir (18) 15 Temmuz Diyarbakır Cezaevi direnişin yıldönümünde evinin bahçesinde kendisini yakarak yaşamına son verdi. Mektubunda, “Ben bölücü, terörist de değilim, ben bir Kürdüm. Bölücülük adı altında Türk halkı korkutuluyor ve korku imparatorluğu inşa ediliyor. AKP, MHP çok net bir şekilde bunu kullanıyor. Türkiye halkları bizi anlamalı... Kürt halkı Bedirhanlardan, Şeyh Saitlerden ve Seyit Rızalardan gelir. Kürt halkı bunu nesilden nesile evlatlarına anlatır. Daha çok şey yazmak isterdim. Fakat artık gerçekle bütünleşme ve var etme zamanıdır. Tüm Kürt halkını Türkiye halklarını Önder Apo’yu savaşlarda evlatlarını kaybetmiş, tüm anneleri ve babaları değerli tüm gerillalarımızı ve özellikle Amed ve Hakkâri halkını kucak dolu selamlıyorum” diyen Demir’in son isteği ise, Mustafa Malçok’un yanına defnedilmek oldu. Demir, vasiyeti yerine getirilip, ailesi tarafından Malçok’un Diyarbakır’daki mezarının yanına defnedildi.   26 yaşındaki Ümit Acar ise, 27 Eylül 2019 günü Almanya’nın Ingolstadt şehrinde Öcalan’a yönelik tecride karşı gerçekleştirdiği eylemle yaşamına son verdi. Batman'ın Kozluk ilçesi nüfusuna kayıtlı olan Acar, eylemini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Almanya’ya gittiği gün gerçekleştirdi.    YUNAN ASILLI ELEFTERİA   Kürt halkının evlatları ve Türkiyeli devrimcilerin yanı sıra Öcalan’ın düşünce ve fikirlerinden etkilenip, ona karşı gerçekleştirilen komploya karşı bedeni ateşe veren isimlerden biri de Yunan asıllı Elefteria Fortulaki’ydi.   İsmi, Yunan dilinde “özgürlük” anlamına gelen Elefteria, 24 Mart 2006'da Yunanistan'ın başkenti Atina'da hayatını son verdi. Öcalan’ı hedef alan komploda yer alan ülkelerin başında gelen Yunanistan vatandaşı olan Elefteria Fortulaki, kaleme aldığı mektubunda şunları kaydetti: "Bu yıl Newroz'u kutluyorum ama biraz geç, Zekiye Alkan gibi, Sema Yüce gibi, Ronahi, Berivan ve Rahşan Demirel gibi ve diğer yüce eylemlerde bulunanlar gibi. Kararlılıkları Kürt halkı ve Kürdistan'ı yüceltti. Kürtlerin tarihini büyüttü... Saygım var size ve sizin gibi Kürdistan için mücadele edenlere. Hoşçakalın sağlıcakla kalın. Kimse Güneşimizi Karartamaz! Kürt halkı ve Başkan Apo'nun özgürlüğü, tüm dünya halklarının özgürlüğüdür! Yaşasın halkların kardeşliği!"   Bu isimlerin dışında çok sayıda kişi daha Abdullah Öcalan’a yönelik komplo ve tecride karşı bedenlerini ateşe vererek hayatlarını sonlandırdı. Bu eylemlerin yayılmaması için bir kısmı kamuoyundan gizlenmek zorunda kalındı.    Yarın - Komplonun ikinci adımı İmralı tecridi: Öcalan'ın rolü belirleyici    MA / Ömer Çelik